İçses Nedir?


"Kalbimizin sesi olarak tanımladığımız, aranınca bulunamayan ancak her karar anında kendiliğinden ortaya çıkan ve vicdan sesi şeklinde başvurulan bir tercihtir, içses. Yüce yaratıcının bedenimize giydirdiği görünmeyen en güzel elbisedir, yeri bulunamayan tüm insani değerlerdir, fabrika ayarlarımızdır. Öz eleştiri ve tövbe anlarımızda başvurduğumuz ve her daim doğruyu gösteren bir ibredir, iç ses." Prof.Dr. Cengiz SAYIN

7 Nisan 2023 Cuma

ŞİİR / NANKÖR

 NANKÖR..


Bir değil, beş değil, ellibin kere,

Altında çul olsan, bilmiyor nankör.

Ayağına çorap, başına bere,

Sırtına şal olsan, bilmiyor nankör.


Bardağında şurup, tabağında aş,

Temelinde beton, duvarında taş,

Yüreğinde sevinç, ufkunda Güneş,

Elinde gül olsan, bilmiyor nankör.


Öz evlatlarının, koyup yerine,

Yatırıp uyutsan, boş dizlerine,

Taş batmasın diye, tırnaklarına,

Gümüşten nal olsan, bilmiyor nankör.


Çay kahve demlesen, üç öğün günde,

Köy ağası gibi, oturtsan önde,

Sabah sofrasında, lavaş içinde,

Kaymaklı bal olsan, bilmiyor nankör.


Süslenmiş taç gibi, başına koysan,

Sabredip, şükredip, emrine uysan,

Köle gibi çöküp, boynunu eğsen,

Şahsına kul olsan, bilmiyor nankör.


Sığınıp rahatca, kalabildiği,

Özgürce bir nefes, alabildiği,

Koskoca ömründe, gülebildiği,

İki-üç yıl olsan, bilmiyor nankör.


Yardım edip tüttürsende ocağı,

Deynek olup yürütsende bacağı,

Bu ahvalde bir tek, tutunacağı,

 Açılmış el olsan, bilmiyor nankör.


07.04.2023   ÖZCAN CAN

29 Mart 2022 Salı

NEFİS

Ters olan Hak bekçiliği yapmak mı, yoksa hakkı gasbedenleri alkışlamak mı? Yoksa önce hak görmezken sonradan yandaş olmak mı? Nedir bu karmaşık duygular? Nefsin ipini doğru tutmak ve sebat etmek, eğilmemek bükülmemek bu kadar zor mu? Değilse Hak için istikamet nere? Ne gereğinden fazla tevazu ne kibir. Neysen o olmak, sünnete uymak. Her iki dünyanın da ipi tektir. Her iki dünya da Tek O'na aittir. Misafir biziz. O zaman ev sahibi ne derse ona tabi olmalıyız, zahiri görüp aslını unutmamalıyız. Ya olduğumuz gibi görünüp ya da göründüğümüz gibi olmalıyız. Dosdoğru kalmalıyız ki olaki affedilenlerle saf tutabilelim. Yüce Allah yar ve yardımcımız olsun.

16 Kasım 2020 Pazartesi

COVIT SINAVI VE SABIR

 Yol vardır ölümün kıyısından dahi geçer de öyle sabır sınavı olur, bilinmez ki şer sanılır da hayra yol alınır. Cenabı Allah; tüm bilmediğimiz ağır sınavlardan, covit gibi tüm musibetlerden ve şer saydıklarımızdan bizleri korusun, sabrımızı artırsın, dualarımızı kabul edip sınav deryasından geçen cümle kardeşlerimize şifa lütfetsin inşallah.

6 Eylül 2020 Pazar

ŞİİR / İSTERİM ELBET


İSTERİM ELBET

Emr-i Hak vaki olup ışıklar sönende,
Nur olsun yüzümde kefeni giyende,
Buruk tebessüm konak etsin yüzümde,
Yol düz olsun gözümdeki son resimde,
Helallik gelsin cümleden adım seslenen de,
Olan hayrım sarsın bedenimi ruhum süzülende,
Unutmasın dostlarım beni gönderende,
Isterim elbet zahirden ahire göçende.

Riyasız. 06.09.2020.

22 Haziran 2020 Pazartesi

Devlete borç - Edirne Lisesi Yatılı Okul

Edirne lisesi yatılı pansiyonu örneği Devletimizin Anadolu gençlerine sahip çıkmasının en güzel temsillerinden birisidir. Yoksa birtakım kontrolsüz  yapılanmalar bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır maalesef. Her daim Devletimizin ve milletimizin hakkı hafızamızdadır. Devletimiz ve milletimiz var olsun, nimet veren ve  sebep yaratan yüce Allah'a hamdolsun. Tüm değerli arkadaşlarımın hayrına duacıyım. Aynı ekmeği bölüştük hep birlikte aynı duaya amin dedik, şükrettik. Yurdumuzun her tarafında borcumuzu ödüyoruz. Selam ve dua ile.

16 Haziran 2020 Salı

NE OLACAK BU MERHAMETİN HALİ....

Ne olacak bu merhametin hali...

Ne üzücüdür ki; samimiyet, merhamet ve hakkaniyet düşüncesiyle sunulan kalbi muameleleri görmek ve bunu idrak edebilmek değil "kişisel menfaat" ve "bana bir şey olmasın" korkusunun getirdiği nefsi beklenti bazı insanlara egemen olmuş, kılavuz olmuş. Ne yapsan sana hep kör kendine hep cin.

 Azizim can çıkar huy çıkmaz derler erenler, boş laf değilmiş vesselam. İşte ahir zaman böyle olsa gerek; "iyilik yap döner dolaşır kötülük olarak seni mutlaka bulur."

Unutulmamalıdır ki asıl azmaz bal kokmaz, balçıkla güneş sıvanmaz, riya da cevapsız kalmaz." Akıllı Müslüman aynı hatayı bilerek tekrarlamaz. Merhametinden bilmezden görmezden gelir de saflık zannedilir.

Kendini en akıllı zanneden bazı cambazlar da aslında bindikleri ipin ucunun nerde olduğunu kestiremeyecek kadar gafillerdir. Fitneyle gidilecek yol da bitmez ömür de geçmez.

Sözüm ona; "ne olacak bu merhametin hali...."

Kimse alınmasın, arkadaş listemde böyle birisi yoktur.
16.06.2020

15 Haziran 2020 Pazartesi

BU GECE İLE BİSMİLLAH...

Kur'anda emredildiği gibi yaşamak,  amellerimiz ile ihlasımızı örtüştürmek, büyük ve süslü laflarla konuşup Hak yerine Kula kul olanlardan olmamak.

Sadece nefsi için isteyen değil rıza-yı ilahi için verenlerden olmak.  Kurtuluş için daha ne gerekir ki? Reçete belli, bu gece ile bismillah.

TÜM SEÇİMLERE DAİR GENEL BEKLENTİ ...

Ecdadı Hz Peygamberden iltifat almış bir milletin evlatları olarak partilerin, kişilerin ve örtülü menfaat gruplarının beklenti ve heveslerini boşa çıkaracak, milli ve manevi değerlerimizi hiçe saymayacak bir oluşumun,  her seçim döneminde siyasette şekillenmesini bekler ve umut ederiz.

Kuşkusuz yüce Allah, geleceğe dair her şeyi bilendir.
Duamız ve niyazımız, bilmediğimiz ve göremediklerimizin hayrımıza olmasıdır.

Çünkü; "hayrıhi ve şerrihi min Allâhû Teâlâ", yani hayrın ve şerrin yüce Allah'tan olduğuna inanırız.

Varlıkların Eşitliği Felsefesi ..


Bazı kişisel felsefi doktrinler, yaratılan tüm varlıklar arasında eşitlik olduğu hipotezini öne sürüyorlar. Aslında biliniyor ki görevler ve yaradılış amaçları konusunda biz yaratılmış varlıklar eşit değiliz. Sorumluluklarımız yüce Rabbimiz tarafından birbirinden oldukça farklı planlanmış. Ancak sadece "yaratılışta sunulan haklar ve özgürlüklerin kullanımı" hususunda elbetteki eşitiz.

Hiç bir varlık, hiç bir kimse yaradılışta lütfedilen bir hakkı keyfe keder gasp edemez. Yaradılış amacına uygun ilahi öğretinin tanıdığı hakkı yok sayamaz. Kuralı koyan zaten kainatı yaratandır, yaşam oyununu kurandır. Keyfiyetle bozulamaz, bozan da hesabını vermekten kaçamaz.

Yaratılanlar arasındaki üstünlük ve eşitlik sınıflaması bireysel bakışlara göre değil Yaradanın koyduğu kurala ve öğretiye uygun olmalıdır. O zaman esas mesele, yaratılmış varlıkların gerçek yaratılma gayelerini doğru idrak edebilmek ve gayeye uygun sürdürülen asli görevlerine de saygı göstermektir. Kainatın dengesi için bu elzemdir.

Hangi varlık, başka varlığın aleyhine olacak şekilde ve kendisine tanınan sınırları aşacak ölçüde asli görevini kullanırsa, işte o zaman haksızlık ve dengesizlik konusu ortaya çıkar, eşitsizlikten bahsedilebilir. 

Örneğin bir insan olarak zekamızı tüm kuşları kafese sokmak için kullanamayız. Bir aslan, aç veya tok halde sürekli ormanda gördüğü her canlıyı  katletmez. Bir kuş her gördüğü canlıyı gagalamaz. Bir yılan önüne geleni sokmaz. Her varlığın, yaradılışta bahşedilen kabiliyetleri ve fiillerinin de izah edilebilir gerekçeleri vardır. Kim ki sınırlarını zorlar kendisi de zora girer. Çünkü yeni denge daha güçlü olanın lehine sonuçlanır.

Bu nedenle her varlık kendi rolünü oynamalı, buna da saygı gösterilmelidir. Sadece tanınan hakkın uygulanmasında eşitiz, sınırlarımızı aştığımızda hepimiz yaptığımızdan hesap vermekle sorumluyuz.

Selam ve saygılarımla.

7 Nisan 2020 Salı

MESAJ / BERAT

Beratımız için en çok dua edeceğimiz günü yaşıyoruz. Bu güne kavuşturana şükür. Ancak kimse yüce Allah'ın bilgisi dışında bir vakanın kendiliginden kainatta şekilleneceğini de söyleyemez kuşkusuz. Ne yaşıyorsak sebebini önce kendimizde sorgulayalım. Dünya hayatının bir sınav alanı olduğunu, kişisel kararlarımızla başımıza gelenlerle takdirin kader olarak tecellisini karıştırmayalım elbet. Bize düşen, aklın ve ilmin ışığında tedbirimizi almak  tevekkül edip dua etmek ve beklemek, lütfedilen takdire rıza gösterip kendi kendimizi sınava çekmek. Niyetimiz hayır akıbetimiz hayır ve beratımız kabul olur inşallah.

MESAJ/ RAHMETLİ BABAM

RAHMETLİ BABAM   
 
Tarih: 4 Nisan 2001, Saat 16.00 dolayı.

Varlık alemindeki en zor zaman ve en zor cevaplanan soru.
"Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?"

BİR EVLADININ GÖZÜNDEN,  DİLİNDEN BABASI İÇİN CEVAP

" Hiç dedikoduya izin vermez, 

duygusal,
çatıdan yuvasından düşen yavru kuşu koynunda ısıtacak kadar merhametli,

çok konuşmayı sevmez, sevgisini abartmaz gizler,
onuruna çok düşkün, asla yalan söylemez, 
fakiri korur, zalimden hiç korkmaz, 
sözünden dönmez, emanete sahip çıkar, 

derde düşünce sabahlara kadar kitap başından kalkmaz,
yokluğa sabır varlığa şükrü en samimi ve sessiz bir şekilde yaşar, 
hiç beklemediğin yerde ve zamanda sessizce dua eder,  göstererek yapılan hiç bir işten hoşlanmaz, "sanki Allah bilmiyor" diye tebessüm eder, 

okumayı ve ilmi "oku" emrinde görür,  
yüce Allah'tan başka kimseye biat etmezdi. "

Benim gözümden böyleydi BABAM.
İnşallah yüce Rabbime de böyle görünmüştür.  

Babamın ve rahmete kavuşmuş tüm babaların mekanı cennet olsun inşallah.

MESAJ / HEPİMİZ AYNI SINAVDAYIZ

Her varlığa şükretmeliyiz. Yokları görerek de şükrümüzü artırmalı ve amellere dönüştürmeliyiz. Kimse seçilmiş özel kul değil, hepimiz aynı sınavdayız. Sadece yüklerimiz ve ihlasımız birbirinden farklı. Hayırlı Cumalar, selametle kalın inşallah.

MESAJ / ECDAD EMANETİ KUDÜS ve KIBRIS

Ecdad kanı bulaşmış topraklar üzerinde ahkam kesenlere ancak ahmak derler. Toprakları vatan yapan üstündeki asil kandır.  Bedeli lafla ödenmez. Kendisini emanetin sahibi zanneden nöbetçilerle, canını hiçe sayan şehadet şerbetli gerçek sahiplerin damarlarında da aynı kan dolaşmaz.

Kudüs de Kuzey Kıbrıs da ecdad emanetidir. Türk milleti bu emanetlere sahip çıkmasını bilir, göz dikeni de ihanet edeni de asla affetmez.

2 Nisan 2020 Perşembe

MESAJ / SEÇİME DAİR

Seçimlerin getireceği akıbeti şimdiden göremiyoruz maalesef, haydi güzel ülkemin güzel insanları bugün "akıbetimiz hayır olsun" duasına. Bize söylenene gösterilene değil de vicdanımıza ve aklımıza uyarak inşallah en doğru kararı verelim. Sonuçtan; yüce milletimiz, inançlarımız, bayrak temsil vatanımız ve evlatlarımızın geleceği fayda bulur inşallah. Allah cümlemize zihin ve akıl açıklığı verir inşallah. Karar doğru olur el yüce ilâhinin sevkine yönelir inşallah. Her şey Hak ve hakkaniyet için olmalı. Birey ve grup menfaatleri boyanmış olarak bizi kandırmamalı. Dua, sabır ve tevekkül kılavuzumuz olmalı.

15 Mart 2020 Pazar

MESAJ / CORONA Uzaktan Geldi Uzağı Yakın Etti


Üniversitelerde uzaktan eğitime geçiş için bir çok akademisyen, ilmin ameli deyip yıllarını akademisyenleri ve yöneticileri tatlı dille iknaya ayırdı, parçalandı ama kimseye yeterince anlatamadı.

Kimisi hiç anlamadığından kimisi  önem vermediğinden kimisi işine gelmediğinden sistemin yolunu açmadı veya açamadı.

Ancak ne yazık ki Corona denen illet, bırakın sadece konuyu anlamayan bölgeleri tüm ülke eğitimini uzağa bağlattı. Şer'den hayır çıkması bu olsa gerek.

Şimdi uzaktan eğitime yönelik altyapı ve mevzuat sistemini gözden geçirme zamanıdır.

Yurt dışı entegrasyonu sağlayacak kurs ve eğitimin kapısı aralanmalıdır. Ortak ders, diploma, ders verme, kayıt paylaşma için ödemelere ilişkin mali  mevzuat, eğitim mevzuatı ve agreditasyon konuları yeniden düzenlenmelidir.

Olumsuzlukları fırsata  dönüştürme zamanı ve sinerjisi kaçırılmamalıdır.

Diger yandan, işin görüntüsüne daha fazla önem verilip esası kaçırılmamalıdır. Özellikle üniversiteler konuyu daha ciddiye almalı altyapıları yeterli değilse hoş gözükmek adına işe koyulup çuvallamamalı ve sonradan yaşanacak sorunların da üstünü örtme çabasına girmemelidirler.

Uzaktan eğitim altyapıları ve deneyimleri yeterli olanlar her yönden  desteklenmelidir. YÖK ilgili biriminde yeterlilik düzeyi konusunda gerekli bilgiler olduğundan bu aşamada hemen bu  üniversitelerin listesi ilan edilmeli ve bunlar yetkilendirilmelidir. Diğerleri için de başka yollar aranmalıdır. Örneğin aynı programların uzak eğitimi olan yetkili okul programını takibi gibi.

Haydi hayırlısı bakalım. Hep birlikte bu işin üstesinden de geliriz inşallah.

15 Mart 2020

8 Mart 2020 Pazar

MESAJ / Kırmızı Çizgiler

"Hakkın olduğu yerde batıl barınamaz. Gücünü hakkaniyetten alan kimseden korkmaz. Hiç bir kimsenin balçığı da gerçeği kapatamaz. Türk Milletinin doğruları da gerçekleri de bellidir. Bayrak, vatan, millet, devlet ve ezandır. Tartışmaya da açık değildir."

Mesaj / Riyasızlara Dua

Sadece suretiyle ve sözüyle değil gönülden ameli ile Hakk'ın yolundan sapmayan her riyasız Müslüman yiğit kulların ahiret akıbetinin hayrına duacıyım. Mekanları cennet olsun.

7 Mart 2020 Cumartesi

MESAJ / 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün Düşündürdükleri

Her şeyin başlangıcında olurlar ve bitmesini istedikleri her şeyi de etkilerler. Tarih bunun için iyi bir aynadır. En büyük emanetlerdendir onlar. Ana gibi yar vatan gibi diyar olmaz. Her kadın da bir ana yüreği taşır. Daha ne ola ki sevgi ve saygı için. 

Mesele bu günü anlamak ve anmak değil mesele kadının bir anne ve bir birey olarak manevi dünyamızda ve yaşantımızda ne anlam ifade ettiklerini doğru idrak edebilmek ve onları hak ettikleri yere taşıyabilmek ve  koyabilmektir. 

Ülke, toplum ve birey olarak bunu layıkıyla  başaranlardan oluruz inşallah. Bugünü de bunun önemli bir hatırlatması diye düşünelim; varlara sağlık, huzur ve afiyet geçmişlere rahmet olsun inşallah.

22 Şubat 2020 Cumartesi

MESAJ / Yozgat'a ABD Ankara Elçisinin İlk Ziyareti

http://www.ilerigazetesi.com.tr/m/guncel/yozgat-a-kimse-gelmemis-h58244.html

Amerikalı bürokratlar Anadolu'yu gezmeye Yozgat'tan başlamış. Bir takım ekonomik avantajların kapısı da aralanabilir kuşkusuz. Görev yaptığı ülkeyi tanıma amaçlı gezmek ilk bakışta hoş bir takdir. Tabi ki temel görevi elçilik dışında başka bir şey değilse. Nasıl anlarız bunu. Tarihteki örneklere bakarak ve ileriki zamanlarda ABD kaynaklı yeni bir Türkiye Sosyo Ekonomik Raporu vb açık veya gizli bazı dökümanlar olup olmayacağını görerek. Daha önce ABD'li kimse Yozgat'a gelmemiş, niye ki acaba? Hem de bu dönemde gelen ağam giden paşam mı diyeceğiz mesela. Türkiye'nin ABD elçilerinden birisi veya Avrupa ülkelerinde olan birisi aynı turu oralarda yapsa acaba bakış nasıl olurdu? O zaman "bırakalım yapsınlar bırakalım geçsinler" seklindeki liberal ekonomi deyişi her ülkede doğru mu acaba? Ön yargım yok, inşallah göründüğü gibidir her şey. Ben sadece ülkem adına biraz "ya öyleyse" deyip ABD politikalarını okumaya çalıştım, Yozgatlı bir vatandaş olarak. Yoksa alanım tarih de uluslararası siyaset de değil. İzleyelim bakalım, büyükşehirler dışında kalan Anadolu illerini gezince ne olacak acaba? Hatta bunun için TV programları da yapılabilir belki, "kim bunlar" veya "Anadolu Survivor" "vb. Şimdi  döneminde hatırladım. Cumhuriyet döneminde Harpu'a Amerikan Koleji kurulmuştu, gakkoş diyarı güzide Elazığ ilimizde. Haydi hayırlısı olsun, çok sevindim Yozgat'ta bir Amerikalı misafire. Darısı diğer Anadolu illerine. Zaten bazı yabancı ABD kaynaklı vakıflar içimizde ama olsun elçiler de gezsin, kimse bu protokole; gitme girme görme yazma diyemez, karışamaz nasılsa.  Ben olsam, tüm geziler bittikten sonra Ankara veya İstanbul'da ya da ABD de, Türkiye'deki tüm ABD kaynaklı vakıflarla ve diğer STK' larla birlikte bir degerlendirme toplantısı yaparak şu Türkiyede şu bölgelerde veya illerde, şu  gruplara veya kişilere şu yardımları yapın veya onlarla şu ilişkileri kurun ki  Türkiye ile  olan  ilişkilerimiz daha iyi olsun derdim mesela. Tam bir elçi başarı hikayesi ve görevini en iyi yapma mutluluğu olurdu. Demem o ki, ne olacak hiç ABD elçisi gitmeyen Anadolu illerinin hali? 🤔

MESAJ / Fırat Çakıroglu

Fırat yavrumuzun akibetinin bir oldu bittiye getirilmesi yüreğimizi derinden sarsmıştır. 

Toplum vicdanı rahatlatılmalı ve Üniversitelerde güven çemberi acilen sağlanmalıdır.

Eğitim öğretim yuvaları her türlü şiddetten arındırılmalı, milli ve manevi değerleri tahrik edici provokasyon ortamlarına hiç bir şekilde izin verilmemeli, kampüs dışı alanların izinli toplu gösteriler için kullanılması sağlanmalıdır. 

Akıl, hissiyatın önüne geçmeli ve başka üzüntüler yaşanmamalıdır. 

Fırat yavrumuza Allah rahmet eylesin ve ailesine sabırlar versin.

1 Şubat 2020 Cumartesi

MESAJ / DÜŞÜNÜŞ

Yazmak istersin ama el tutmaz ya, işte öyle bir şey olsa gerek içimizde yalnız yaşayan hisler. 
Düşünmek belki de içtekini büyütmek, beslemektir aslında. 
Derinleşmek onu yaşamaktır zamanla. 
Hayat böyle bir şey işte. 
Her düşünüş, kendinde bir sır saklar gerçekte. 
Okumasını, görmesini bilen için.

Gerçeğe giden yolda düşündürücü sözler.

MESAJ / CUMA

Cumamız mübarek olsun. Bu mübarek gün, inşallah, aslı bozuk gizlenmiş fitnelerin, medyada demokrasi diye haykırıp şehadet şerbetli canlarımıza tuzak kuran, kurşun sıkan ama devletin ekmeğini utanmadan yiyen riyakar hainlerin hesabının görüleceği gün olsun. Yüce Allah sabır ve metanet lütfetsin, bilemediğimiz ve göremediğimiz her türlü fitneden bizleri korusun, akıl berraklığı lütfetsin. Bu büyük milletten, Kur'an ve Hak ehli ecdad torunlarından rahmetini ve koruyuculuğunu esirgemesin. Varsın kim hesap soracaksa gelsin, kuru kalabalıklar arasından kemçirmek sadece korkaklara mahsustur.

31 Ocak 2020 Cuma

MESAJ / NİMETE ŞÜKÜR

Afyon soğuğunu hissedince odunu kömürü yakacağı olmayanlara dua ettim. Şanslı mıyız ? Seçilmiş miyiz? Yoksa kolay ısınıyoruz diye şükrün edası olarak biz de birilerini mi ısıtmalıyız? Ya da bugünkü nimetler geçmişte üşünen yılların bize bir hediyesi mi? Acaba bize de mi birileri önceden dua etti? Bizim dualarımız mı kabul oldu yoksa?    Nimetin sırları çoktur. Kimbilir hangisi doğru cevap. Ama doğru olanın, yaşadığımızın bir nimet olduğu ve lütfedenin ise Cenabı Allah olduğudur. Sanırım bunu bilmek üşüyeni de unutmamıza imkan vermeyecektir. O zaman verene, lütfedene hamd ve nimetine sonsuz şükür. Sıcak bir suyun bana düşündürdükleri.

9 Eylül 2019 Pazartesi

Edirne Lisesi, 1985. 3 TAB C

1984-1985 TABİİ BİLİMLER-C 

Metin Bulut 524
Ercan Dayan 625
Mustafa Ferit Doğru 794
Nuran Alice 910
Ayşen Sabriye Arpacı 938
Tayfun Ortaç 984
Muzaffer Bitik 1013
Aysun Dimitoka 1068
Talih Erdinç 1094
Özcan Sert 1168
Hülya Kutlu 1182
Meral Denkten 1231
Özer Gökçeciler 1389
Özen Alıç 1581
Levent Çorbacı 1606
Birol Avcı 1633
Halil Sever 1641
Emin Günay 1642
Ayşe Karaaslan 1664
Kenan Özkan 1668
Uğur Yılmaz 1673
Halil Acer 1700
Orhan Gürtekin 1701
Celali Çetintaş 1706
Cengiz Sayın 1709
İbrahim Şenel 1727
Bayram Gür 1728
Raşit Gürbüz 1736
Vedat Gün 1740
Arif Gümüş 1741
Ayşe Gürel 1749
Rıdvan Demirel 1770
Zehra Öztuna 1785
Tülay Özgür 2024
Abdullah Atılgan 2063
Ömer Murat Yelekçi 2088

11 Temmuz 2019 Perşembe

MESAJ / Hz.Mevlana'dan

Hz Mevlanaya sormuşlar: "Efendim nasılsınız?". El cevap: "Ne haddime elbette iyiyim."

Her hale şükür demekten başka ne seçeneğimiz ola ki. Bizden sebeplerin hesabı ile kaderden tecellilerin sabrı yine bizde. Niyet hayır akıbet hayır ola inşallah.

11 Mayıs 2019 Cumartesi

İÇSES - 6 / Cenab-ı Hakk’ın Kullarına; Ramazan-ı Şerif, Kur’ân-ı Kerim, Kadir Gecesi ve Oruç Lütfu

Cenab-ı Hakk’ın Kullarına; 

Ramazan-ı Şerif, 
Kur’ân-ı Kerim, 
Kadir Gecesi ve 
Oruç Lütfu

Lütfedilen bu nimetlerin anlamlarını ve yüklediği sorumlulukları, benim gibi sıradan bir beşerin kendi ruh hali ve dilinden izah etmek; ancak derin bir ihlasa bürünmek, dünya nimetleri ve nefis esaretinden uzak kalmak, hal ve anında mümkündür.

Çileye dalmak ve deryada süzülmek, gerektir.

Bilinir ki sözcüklerin ifadesinden ziyade anlamlarının ağırlığını kelimelere dökememenin zorluğudur, yazamamak.

İnşallah, lütfederse bu kula Cenab-ı Hak, elbette yazacak bir hal bulunacak.




5 Mayıs 2019 Pazar

ŞİİR / ... Değilsen Gel Beri !


...  Değilsen Gel Beri !


1   Kıskanç,
     Enaniyet sahibi,
     Kibirli,
     Bencil,
                  Değilsen ...
2   Vefasız,
     Güvenilmez,
     Haramzade,           
                  Değilsen ...   
3   Riyakar,
     Düzenbaz,
     Fitne,
                  Değilsen ...     
4   İnkarcı,
     İspiyoncu,
     Hain,
                  Değilsen gel beri.
               
     RİYASIZ / 5 Mayıs 2019 / Saat:11:56 / "...  Değilsen Gel Beri !"


31 Aralık 2018 Pazartesi

İÇSES - 5 / SEYRAN / SEYR-İ ALEM: GEÇEN SADECE ZAMAN, KALAN ŞÜKÜR MUHASEBESİ

"Yeni seyranda sağlık ve huzur bulalım inşallah. Geçen sadece zaman. Geçmeyenlerin ise muhasebesine bakmak gerekir. 
Malum, bir saniyesine bile hakim olunamayan hoş bir avuntu. 
Hoş bir seyran. Çabuk geçiyor. Geçti bile. Hoş geldin yeni seyran." 

31.12.2018, Saat: 23.59 / 31.12.2019, Saat:23.59 / 31.12.2020, Saat:23.59 /31.12.2021, Saat 23.59

Şükür için şükrün de bir nimet olduğunu bilmek gerek.
Kavuşmak bir lütufsa gereğini yapmak yanında şükür ile de eda etmek icap eder.
Şükrün de edası, dile dost amel olsa gerektir.

Dil her yola kılavuzken eda Müslümanın tebliğidir.
Doğru tebliğ, eda sahibini de cümle cemaati de bereketlendirir, nurlandırır.
Zor olan, kılavuz doğru olsa da edaya ulaşmaktır. Bu da aslında lütuftan geçer.

Lütusahibi ise yüce ALLAH'tır.
Salih niyetle istemek de hem lütuftur hem de kılavuzun ve edanın teşvikçisidir.

Salih olmak için iç sesi unutmamak gerekir.
İç ses, içimizde (kalbimizde) ancak tamamen bizim olduğu söylenemez.

İç sesimize her daim kulak verelim, Hakk'ın lütfundan istifade edelim.
Umulur ki bir sonraki seyrana kurtuluşumuz daha da kolaylaşır.

Bu seyrana yetiştirene şükür, gelecek seyrana kavuşmaya takdir inşallah.

Tövbelerimizin kabul olması ve bir sonraki seyrana kavuşabilmemiz dileğiyle; sağlıcakla kalın, her daim iman üzere olun ve iç sesinizle dost kalın inşallah.

RİYASIZ / 3 Aralık 2018 / Saat: 23:59 / "Seyr-i Alem: Seyran"



25 Kasım 2018 Pazar

İÇSES - 4 / Yaşam Denklemi; "İman, Ahlak, İlim" ve "Nefis"

   İnsanoğlu, yaratılış gayesine uygun davranış sınırları içerisinde midir?
       Nerede bir yanlışlık veya noksanlık vardır? Neden sonuç tatminkar değildir?

Günümüzde maalesef en çok tartışılan konular arasında, insanın yaratılış gayesine uygun davranış sınırları içerisinde olup olmadığı gelmektedir. Yine maalesef pek çok ortamda, en düşük oranda da olsa bir hoşnutsuzluk ve huzursuzluk konusu olarak, sahip olunan bakış penceresi kalıpları ile herhangi bir şahsa veya olaya ait "insan davranışı"  sorgulanmaktadır.

Gelinen bu nokta, hakkaniyet sınırlarına uygun bireysel ve toplumsal yararlılıklar ve kazanımlar oluşturacak bir bireye nasıl sahip olunacağı veya böyle bir birey profili geliştirebilmek için için nasıl bir donatı sağlanması gerektiği sorusunu akla getirmektedir.

Yani hangi kritik bileşenler üzerinde durulmalıdır ki önce kendisine sonra da topluma yararlı bireylere ve sonuçta sağlıklı bir topluma kavuşalım.

Kuşkusuz tüm bu soruların cevabı ve izlenmesi gereken yollar hususunda; yüce Allah'ın hediyesi olan Hz. Kur'an ayetleri ve Hz. Peygamberimizin hadis ve sünnetleri yeterlidir.

Ancak zaten bütün mesele; ilahi mesajları doğru anlayabilmek, yorumlayabilmek ve ana mesajı kaybetmeden günün ihtiyaçlarına uygun cevaplar bulabilmek veya oluşturabilmektir. Bu konuda işin mektepli üstatları olduğu ve onlardan da istifade edilmesi gerektiği aşikardır.

O zaman esas mesele nedir?
  • İhtiyaç duyulan doğru kaynaklar ve yorumlayıcıların varlığının bilindiği bu ortamda, doğru insan modeline ulaşmaktaki zorluğun sebepleri veya sınırlılıkları neler olabilir? 
  • Nerede bir yanlışlık veya noksanlık vardır ki aslında bilinen, kabullenilen ve gösterilen bir olguya ulaşılamamaktadır? 
Esas zor olan ve can sıkan da bu olsa gerektir. Bilindiği halde yapılamaması. Görüldüğü halde gidilememesi. Bu ne yaman çelişkidir, denilebilir.
Aslında bu da başlı başına bir olgudur anlaşıldığı gibi.
Doğru amaca dönük kurgulanmış doğru denklemin her iki tarafındaki tüm ölçülebilir değişkenler bilindiği halde neden sonuç tatminkar değildir?

Niçin sürekli esastan, haktan, doğrudan uzaklaşma konusu kişi ve olaylar üzerinden tartışılmaktadır? Geçmişimize ve elimizdeki kutsal emanetlere bakıldığında bu sorunun şimdiye kadar aşılması gerekmez miydi?

 Bu ne yok edilemez ve tamamen kontrol edilemez bir "yaşam değişkenidir"?

Acaba esas zorluk;
  • Denklemde olmayan "bir başka değişkeni" denkleme dahil edememek midir?
  • Bu değişkenin, insanda ne gibi bir değişimi ne zaman ortaya çıkaracağını, onu nasıl bir davranış değişikliğine sürükleyeceğini bilememek midir?
  • Yoksa bu değişkeni yaşam denkleminde etkisiz eleman haline dönüştürememek yani kontrol edememek veya bunda zorlanmak mıdır?
  • Acaba biz ne kadar doğruyu kovalıyorsak o da bizi mi kovalıyor ve hiç peşimizi bırakmıyor mudur? 
  • Bundan dolayı mıdır ki insanoğlu var oldukça bu da hala peşimizdedir?
Bu ne yok edilemez ve tamamen kontrol edilemez bir şeydir?
Acaba insanı var eden ilahi güç, bunu da var edip bizi izlemesini istemiş olabilir mi?
  • Aksi halde niçin yok edilemez, niçin bin yıllardır bizimle vardır, niçin tüm ilim ve medeniyet ilerlemesine rağmen kontrol edilemez?
  • Onu yok sayma veya görmezden gelme ihtimali veya seçeneği söz konusu olabilir mi?
  • Yoksa biz var oldukça o da mı var olacaktır?
  • Hal böyle ise onunla ortak yaşamaktan ve onu da yaşam denklemine dahil etmek zorunluluğundan başka çare var mıdır?
Aslında yaşanan genel hayat fotoğrafına bakıldığında ve bireysel iç dünyalar yoklandığında cevap çok açık ve görünür değil midir?

3   Yam dengesini, dışarıdan sürekli etkileyen "nefis" değişkeni midir?

Tüm bu ilişkiler ve sorguların doğurduğu açık bir sonuç vardır ki o da; yaşam denkleminde yer alan ve doğru insan modeline ulaşılabilecek değişkenlerin neler olabileceğinin bilindiği gibi aynı denklemi etkileyen ancak denkleme ölçüm zorluğu nedeniyle dahil edilemeyen bir başka değişkenin varlığının da bilinmesidir.

O zaman esas mesele;
  • Doğru bilineni uygulamak zorluğu yanında bilinmeyeni de kontrol edebilme zorluğudur. 
  • İlahi kaynaklarımızda "nefis" olarak da tanımlanmış olan ve yaşam denkleminin doğruluk derecesini ve dengesini dışarıdan sürekli değiştiren etkenin, denklemi olumsuz etkilememesi için gerekli önlemlerin alınmasıdır.
Kuşkusuz bunun en bilinen ilacı;
  • Temelde birey olarak, yüce Yaradanın ilahi öğretisine uymaya azami özen göstermeye çalışmak, buna çaba göstermek, bunun için istekli ve bilgili olmaktır. Böylece dosdoğru olmaya çalışmaktır. 
  • Özetle nefsin, "kendisini taşıyan bireyin aleyhine ve olumsuz sonuçlar doğuracak şekilde yaşam denklemini etkilemesine izin vermemektir."
Bu şifaya ulaşma hususunda farklı sahih kaynaklarca, yararı olan farklı tedavi yolları ve ilaçlar sunulabilmektedir. Tümünün de ortak amaçları temelde;
  • Nefsin olumsuz etkisinden kurtulma, onun terbiyesini sağlama ve onu kontrol etme çabasıdır. 
  • Nefis dürtüsüne rağmen huzurlu bir birey ve topluma götürecek doğru bir yaşam denklemine sahiplenebilme çabasıdır. 
  • Bireyin, kendi nefsi ile yola çıkıp yolun sonunu ona rağmen hayırla tamamlamasıdır
  • Aynı zamanda, insani sorumluluklar taşıyarak, kendisini ve içerisinde bulunduğu toplumu refaha ve feraha ulaştırabilecek çabalar içerisinde olan bir kimliğe kavuşmasıdır.
4  İman sahibi, ahlaklı ve ilim sahibi olmak kişiyi kendi nefsinden korur mu?

Yaşam yolunu ve denklemini, nefis etkeni ile birlikte hayırla tamamlamanın seçeneklerinden birisi de, çok temel bir bakış açısına göre; öncelikle "iman sahibi olmak, bunu yaşam ahlakına yansıtmak ve ilmin ışığından yararlanmaktır".

Kuşkusuz bunların her biri aynı zamanda birbirini tamamlayan özelliklerdir. Bireyin sadece bir "varlık" olarak görüldüğü noktadan "kamil insan" noktasına taşınmasını sağlayan bir yolculuğun tamamlayıcı temel unsurlarıdır.

Yaşam denklemini kendi nefsine rağmen kendi lehine kurgulayan bireyler olmak için bu bireylerden oluşan sıhhatli bir topluma kavuşabilmek için gerek aile ve toplum destekli örfi eğitimde ve gerekse okul destekli mesleki eğitimlerde "iman, ahlak ve bilim" unsurlarının birbirini tamamlayıcılık özelliklerinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
"Çocukluktan yetişkinliğe" uzanan süreçte veya "varlıktan kamilliğe" giden olgunlaşma yolculuğunda, topluma ruh ve akıl sağlığı kuvvetli bireyler kazandırılması için ne kaybedecek zaman ne de hata yapma lüksü vardır.

Konu bu kadar önemli olduğuna göre, geçen zamanın kaybedilen önemli bir hazine olduğu bilindiğine göre;
  • Eğitim adına ne(ler) yapılmalıdır? 
  • Nasıl yapılmalıdır? 
  • Bu süreçte veya yolculukta aile, toplum ve okullar hangi rolleri üstlenmelidirler, nelere dikkat etmelidirler?

5




Devam edecek ....

RİYASIZ / 30 Kasım 2018 / ....



Liyakat / Sorumluluklara
Cesaret / Risk alabilme
Şeffaflık / Topluma
Sadakat / Hakk'a
Vefa / Ekibine
Hakkaniyet / Tüm işlerde



27 Temmuz 2018 Cuma

ŞİİR / Bu Ne Yaman Çelişki !

BU NE YAMAN ÇELİŞKİ !

Her şey dilde amma kalem yazmaz,
Hep aynı çıkmaz olsa da gönül dinmez,
Aranır her halden nafile çare gözükmez,
Uyutmaz insanı yürek su tutmaz,
Bu ne yaman çelişki?

Dön dön hep aynı yer,
Sanki hiç bitmeyecek bir seyir,
Gecelere hep yalnız ortak,
Düşünerek erişilmez sırlar,
Bu nasıl bir oyun?

İçin alevlenir su kesmez,
Sen sussan kalbin durmaz,
Her akla gelen dile dökülmez,
Yazsan cümleler yetmez,
Bu nasıl çaresizlik?

Henüz bitmemiş bir sevgi,
Ancak bitirilmiş ömrün yarısı,
Telafisi mümkün olmayan sözler yarası,
Taşınması çok zor bir alın yazısı,
Bu nasıl bir bağlılık?

Hep kendi gözünden görmek,
Kendin söyleyip kendin dinlemek,
Yeter artık bu son demek,
Nafile çaba içinden silmek,
Bu nasıl bir sevgi?


RİYASIZ / 30.08.2019 / Saat - 09:24 / "BU NE YAMAN ÇELİŞKİ"






12 Haziran 2018 Salı

İÇSES - 3 / Tefekkürün Böylesi !

Kendi dairesinde tefekkür eden herkes gibi sıradan bir "Hak" ehliyim.
Aklım ve bilgimi, ilmimi ve tüm kainatın varlık nedenini; "Hz. Kur'ana", "Hz. Peygamber efendimiz ve sünnetlerine" dayandıran ve bunlardan müteşekkil olduğuna inanıp öyle yaşamaya çalışan sıradan bir beşerim.

Nefsim ve ruhuma üflenmiş hakkaniyet sesi arasında temize çıkmaya çalışan bir yaratılmışım.
Doğru sahile kürek çekmeye çalışan bir arayanım.
Hakkaniyet emarelerini her yerde görmeye çalışan basit bir gezginim.
İpi de heybesi de belli bir emanetçi, zahir alemde "hiçlik" ve "benlik" ikilemini seyreden bir yüksüzüm.

Şükrün edasını nerede görsem veya duysam hemen tanıyan ve gönül aynasına bakıp her zaman mahcubiyet yaşayan bir acizim.
Anı ve noktası boş olmayan ve her daim şükürle inleyen şu zahir dünyanın tozu, denizinde su damlası, çölünde kum tanesi ve tepesinde bir toprak zerresiyim.
Sadece şükrü tefekkür eden derin sessizliğin küçük bir çığlığıyım.
Kendi dilinden, elinden ve amelinden kurtuluşuna medet uman bir garip avunanım.

Velhasıl bir kuş sesinin, yaprak hışırtısının, dalga çırpınışının bilcümle nebatat ve hayvanattan müteşekkil varlık aleminin tefekkürünün izindeyim.

"Allah" nidasının; kainatı nasıl uyandırdığının, nasıl cevap bulduğunun ve kainatın yeniden uyanmaya başladığı andaki sessiz bir tanığıyım, hayranıyım.

Her sabah ezanındaki "Allahu Ekber" nidasıyla karşılıklı söyleşen, aynı nota ve naif hale bürünmüş bir şekilde, kendi dili ve halince kıskanılacak bir şekilde icra edilen "buradayım efendim" yakarışını seslendiren, herkesin anlamaz zannettiği ancak biz kulları utandıran ve kendisine hayran bırakan bir varlığın şahidiyim.
Sadece bir parça rızık ile sokaklarda yaradılış vazifesini icra eden ancak sabah ezanlarında görevini asla ihmal etmeyen bir hayvanatın, "niçin tefekkür edilmesi gerektiği" konusunda kainata verdiği dersten nasiplenen mahcup bir öğrenciyim.

Bilinir ki (Al-i İmran, 191) Cenab-ı Allah; " Onlar ki, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken  Allah'ı zikrederler ... " buyurmaktadır. Kainattaki tüm varlıklar,  kendi dilinden vazifesini anlar ve her daim icra eder de biz "akıl sahipleri" tefekkür için neyi bekleriz ve neyi göremeyiz?

RİYASIZ / 14 Haziran 2018 / Saat: 04.03 / "Tefekkür"

12 Mayıs 2018 Cumartesi

MESAJ / Ana - Anne

Analık, Yüce Rabbimin tüm alemde bahşettiği en yüce lütuflardan birisidir. Kula duyulan sevgilerin tepesindedir. En kalbi yerdedir. Allah onları kimseye muhtaç etmesin, dert yüzü görmesinler, baş üstünden inmesinler. Hepsinin hayrına duacıyım.

Ehl-i sünnet muhteremlerden Veysel Karani'nin Peygamber efendimizi ziyareti ve göremeden dönüş nedenini bilenler, efendimizin Hırka-i Şerif hediyesinin anlamını ve annenin sözünün ağırlığını en iyi takdir edenlerdir. Başka söze ne hacettir.

Varlara sağlık ve afiyet, yoklara rahmet ve fatiha.

20 Mart 2018 Salı

MESAJ / Çanakkale'yi Anlamak

Çanakkaleyi anlamamak nasıl mümkün olabilir.
Gecelerin sessizliğinde gizlenen nurlar gün olur yeniden seslerini çıkarır da bizler utancımızdan gecelerin karanlığında bile saklanamayız.
İnşallah onların manevi desteklerine yeniden muhtaç olmayız.
Gözümüzü açalım cesaretimizi umudumuzu ve yüce Türk milleti olarak asaletimizi asla kaybetmeyelim.

Bu vatanın sahipleri hiç bir zaman ruhsuz ve inançsız bedenler olmayacak.
Allah yolunda ölüm sırasını bekleyecek kadar asil bir milletin kınalı kuzularının torunları olacak.
Ya istiklal ya ölüm olacak. Yüce Allah ne dilerse o olacak.

Mekanları Cennet ruhları şad olsun.
Bizlerin de yerini inşallah yüce Peygamberimize, fatihan ecdadımıza komşu eylesin.

Yüce Allah yar ve yardımcımız olsun.

10 Mart 2018 Cumartesi

İÇSES -7 / İlimle Amel'i Salih İşlemek

“İman eden ve salih amel işleyen mü'minleri müjdele ki, altından nehirler akan cennetler onlarındır.” (Bakara, 2/25).

25 Kasım 2017 Cumartesi

ŞİİR / Çıkmaz Sokak


Anlatırsın anlaşılmaz, söylersin dinlenmez,
Çırpınırsın sesin duyulmaz, fayda etmez,
Bildim bir kere denir, geri dönülmez,
Hal olur ya bazen cümleler yetmez,
Ne olacak şimdi?

Geçerim halden, susarım dilden,
Bakarım gönül gözünden,
Kitlenir duygular sevgiden,
Dönemem çaresiz nefsin yolundan,
Ne olacak şimdi?

An gelir rüzgar uğuldamaz, güneş aydınlatmaz,
Ağaçlardan, yapraklardan ses çıkmaz,
Zaman yerinde sayar sanki hiç akmaz,
Tek başımayım sanki kimse görünmez,
Ne olacak şimdi?

Bir ömür sığmış düne, bugüne,
Gelip geçmez birden ne yapsan nafile,
Kalp çırpınır aslında derinlerde,
Değer vermemek mi son çare,
Ne olacak şimdi?

Sen bilir sen söylersin,
Senden öte yol bilmezsin,
Kabarmış duygular, dizginlemezsin,
Böyle gelmiş böyle gidecek dersin,
Ne olacak şimdi?

Dağlar var üzerimde, eziliyorum,
Yürünecek yol yok, gidemiyorum,
Sadece nefesim duyuluyor, konuşamıyorum,
Yaşamak anlamsızlaştı birden, tutunamıyorum,
Ne olacak şimdi?

Etraf güpegündüz ancak her şey karanlık,
Herkes konuşuyor lakin derin bir sessizlik,
Tüm doğrular sende, bendeki yalnızlık,
Yanlış hep benim, sendeki bir garip anlaşılmazlık,
Ne olacak şimdi?

Bir ömür adanmışsa bu hal niceden?
"Sen de haklısın canım" son sözüm olmadan,
Susalım artık dönülmez yola girmeden,
Malum, çıkmaz sokak oldu tek görünen,
Ne olacak şimdi?

RİYASIZ / 25.11.2017 / Saat -12:39 / "YARE SİTEM"



5 Mayıs 2017 Cuma

ŞİİR / Yârim Bana “Kem Söz” Söylemiş


Yârim Bana “Kem Söz” Söylemiş

Zahirdeyim, görünen ben değilim,
Duygularım karmaşık, derinlerdeyim,
Sevgimi ateş almış, dertteyim,
Bilinmez cevabı, ne haldeyim,
Yârim bana “kem söz” söylemiş.

Geçer dedim, gönlüm dinlemedi,
Gönül bağım, yerle yeksan oldu,
Yetişkin yaşta gözlerim doldu,
Kederim dayanılmaz hal aldı,
Yârim bana “kem söz” söylemiş.

Her şeyden vazgeçilir, yardan geçilmez,
Sevgiyle bakan gözler kör olmaz,
Yürek yanar amma su tutmaz,
Velakin duydum bir kere, unutulmaz,
Yârim bana “kem söz” söylemiş.

Sevgi tek başına değer bulmaz,
Her gurbet Aşık’a deva gelmez,
Ararsın dünyada gidecek yer olmaz,
Kaldım çaresiz laf bulunmaz,
Yârim bana “kem söz” söylemiş.

Son kez sabır dağına mı varsam?
İçim kan ağlasa da mı affetsem? 
Kendim olmayıp içimde mi kaybolsam?
Divaneyim, ne yapsam?
Yârim bana “kem söz” söylemiş.

RİYASIZ, 15.11.2013, "YARE SİTEM"

26 Şubat 2017 Pazar

TESPİT / Dile Pelesenk Genel Geçerler, Geçiştirmeler


Hadi yaaa.
Dur bakalım.
Bi bakalım.
Olmaz böyle şey!
Hiç öyle şey olur mu?
Olur böyle şeyler
Olur mu hiç canım!
Aramızda kalsın.
Lütfen kimseyle paylaşma
Bizden başka bilen yok
Söyleme nooolur
Sen de haklısın
Benim kim olduğumu herkes iyi bilir
Hayatımda hiç ...
Bütün hayatım boyunca ..
Benden söylemesi
Senin bileceğin bir şey
Birazdan gelir
Beş on dakikaya gelir
Az sonra bakarız
Doğru söylüyorsun
Hiç inanmaz mıyım!
Hiç tanıyamamışım 
Hiç sorun değil
Aaah ahh
Hiç sorma
Ne sen sor ne ben söyleyeyim
Biz de çok şaşırdık
Bu son olsun
Bir daha ki sefere ..
Hiç bir şey umurumda değil
Allah'tan başka kimseden korkmam
Bana kimse boyun eğdiremez
Ben diğerlerine benzemem
En kısa zamanda ..
Biz size döneriz
İlk fırsatta görüşelim
Vallahi benim de haberim yok
Ben dersimi aldım
Bu kadar da olmaz !
Yok canım !
Vay canına..
Yok daha neler !
Aslında öyle değil ..
Çok canını üzme
Fazla canını sıkma
Belliydi zaten ..
Artık bize müsaade..
Anlaşıldı ..
Yüzüne de söylerim
Hiç yalan söylemem
Yalanı sevmem
Beni bilirsin ..
Çok şaşırmadım
Sadece sen biliyorsun !
Senden başkasına güvenemem
Yapma dostum
Hiç sansın yok
Zannetmem





DEVAM EDECEK ....

21 Ocak 2017 Cumartesi

İÇSES - 2 / Bazı Günümüz Şarkılarının Dili Neler Öğütlüyor Olabilir ?

Şarkılarımız ve türkülerimiz; kuşkusuz geleneklerimizin, toplumsal yaşantı biçimimizin, inançlarımızın, duygusal bağlarımızın ve beklentilerimizin, üzüntülerimizin ve sevinçlerimizin bir tezahürüdür. Geçmişten buyana kültürel yaşantımızın da bir transfer şeklidir. Tarihimizin şarkılarla bezenmiş sesli hikayeleridir. 

Velhasıl kelam, konusu ve mesajı açık anlaşılması beklenen ve değerler zincirimizde yer tutan önemli halkalardan birisidir. Toplumsal kabul görmüş itibari bir değerdir. Böyle bakıldığında toplumsal, kültürel, sanatsal ve anlamsal bir yön de tüm şarkılarımızda aranmaktadır. 

Bir başka bakış açısına göre de belki; kafiyesi uygun hale getirilmiş, anlam bütünlüğü terkedilmiş ancak kulağa hoş gelen sözcükler dizini veya sesler bütünüdür. Yani eğlendirmesi ve dinlendirmesi yeterli görülen hoşluklardır.

Örneğin Aşık Veysel'in "Uzun ince bir yoldayım" türküsü birinci bakışa ve ana söylemleri "....geber...", "...belanı versin..." vb formattaki şarkıların da ikinci bakışa uygun düştüğü söylenebilir. 

Buradaki önemli olan soru, günümüzde "hangi hedef kitleler hangi bakış açısına yönelmekte ve değer vermekte, bu şarkı ve türkülerden nasıl bir mesaj alınmaktadır ? ". Ya da  bir diğer ifade ile "acaba hangi bakış açısı günümüz gençliğince daha fazla itibar görmektedir?"

Kırk beş yaş üstü Anadolu jenerasyonu ile daha genç jenerasyon arasındaki bakış açısı farkının temelinde kuşaklar arası farklılıklar mı yatmaktadır? Kuşaklar arası süreç hangi aralığa gerilemiştir ? Kuşak farklılıkları nelerdir? Neler bu farklılığa yol açmaktadır ? Nereye kadar bu fark açılacaktır ? Hangi değerler ve inanışlar, sunulan teşvikler ve cazibeler gençliğin bakış açısını yönlendirmektedir, etkilemektedir ? Bu yapı, şarkı ve türkülerimizin içeriğini, söylem şeklini ve dilini nasıl etkilemektedir ? Kuşak farklılığı şarkılarımızda ve türkülerimizde bu kadar keskin bir ayırıma yol açmakta mıdır ? Bir sonraki nesil bir öncekinin ne söylediğinden  ve nasıl söylediğinden bihaber midir ?

Ne yapalım da hiç değilse az bir kesim de olsa her kuşak kendisinden bir önceki kuşağın değerlerini bir sonrakine taşıyabilsin ? Ne yapalım da türkülerimiz ve şarkılarımız gerçek anlamını bulsun da nesiller boyu taşınsın, söylensin, örfümüz ananemiz, törelerimiz sesli tarihe kaydedilsin ? Sadece bir kuşak değil de kuşaklar boyu geriye bakabilelim ? Sanki bugünmüş gibi geçmişimizi derinden hissedebilelim, ecdad yadedelim. Onların sevinçlerini ve üzüntülerini bugün de anlayabilelim. Öz cümle, aslımızı türkülerde ve şarkılarda da yaşayalım, yaşatalım.

Bunun için gençlerimizi milli ve manevi değerlerimizden her ne olursa olsun asla uzak tutmayalım, yozlaşmış bakış açılarından ve değerlerimizden uzaklaştıran gizlenmiş algılardan, anlaşılamayan bir dizi söylemlerden oluşan şarkı, türkü tanımlı seslerden haberdar edelim. Edelim de artık gençlerimiz bu tür seslere ve söylemlere gereksiz iltifat etmekten geri dursunlar.

Yoksa gelecekte ne kuşaklar birbirini daha iyi anlayabilecek seslerle ve söylemlerle tanışabilir, ne de artık anlamı olmayan söylemler içeren sesleri duymaktan kendimizi koruyamayız.

Haydi gençler, biraz daha dikkatli biraz daha seçici olmak zor değil.!

Haydi veliler, evlada biraz daha ilgi biraz daha değer zor değil.!

Haydi sanat dünyası, değerlerimizi şarkılara türkülere yansıtmak diğerlerinden çok daha pahalı değil.!

Haydi sanatçılar, şarkı türkü yazmak kültürümüzden, değerlerimizden ve yaşantımızdan çok da bağımsız değil, gençlerimize verilen mesajların gelecek vebali çok da hafif değil.!

Gençlerimizi ve değerlerimizi önemseyen tüm hassas yüreklere ve eser sahiplerine saygıyla.

Riyasız. 21.07.2017




25 Ekim 2015 Pazar

İÇSES - 1 / Unu ver site ? Artık helva yapalım (mı ?)

NOT: İlk olarak Ekim 2015 gibi paylaştığım bu konulardan bazılarının yeni düzenlemelerle çözüme kavuşturulmuş olduğunu görmekten mutlu olduğumu ifade etmek isterim. Aşağıdaki saptamalar günümüzdeki ilgili bazı yeni düzenlemelerden önce yapılmış olup son duruma göre düzenleme yapılmamış, yazıldığı tarihteki haliyle korunmuştur.

Geleceğimizin emanetçileri olan evlatlarımızın ilim ve irfan ocakları olarak görülen Üniversitelerin kendilerinden beklenilen hizmetleri sunması nasıl sağlanabilir?

Bu soru, her ülkenin kendi koşullarına göre mi yoksa evrensel kabullere göre mi cevap bulmalıdır ? Cevap aranırken gerçekçilik mi önemsenmeli yoksa sanal bir tablo mu çizilmelidir? Nasıl bir gözlükten bakılmalıdır? Hangi yaklaşım ülkenin geleceğinin daha fazla hayrınadır? Yönetimde hakkaniyet, tercihlerde liyakat ve eğitim öğretimde üstün başarılar nasıl sağlanabilecektir?

Üniversitelerin bulunduğu konumdan çok daha iyi seviyelere ulaşması ve hemen her alanda uluslararası ölçekte aranan tercihlere dahil olabilmesi için "ne yapılması" gerektiğinden önce, pek çok üniversitede karşılaşılan ve ortak tartışma konusu olup önemli olarak görülen bir takım "genel saptamalara" bakmanın ancak daha sonra ne(ler) yapılması gerektiği konusunda fikir ortaklığı yapmanın daha faydalı olacağı açıktır. 

Aşağıda belirtilmiş olan konular, kesinlikle herhangi bir üniversitenin özeli olmayıp belirtildiği gibi çeşitli üniversitelerde görev almış pek çok akademisyenin çeşitli akademik toplantı ve ortamlarda gündeme gelmiş olan ve sıkça tartışılan konular olup burada en yalın haliyle özetlenmeye çalışılmıştır. Temel amacın, ülkemizde noksanlığı görülen ve düzeltilmesi gereken konuların üzerine cesaretle gitmek ve eğer varsa da gereğini en doğru şekilde yerine getirmek olduğunu unutmamak gerekir.   

I. Üniversitelerde Öne Çıkan Bazı Olası Sorun Alanları  
  1. Mevcut haliyle Rektörlük seçim yöntemi en iyisi değil. Modifiye edilmelidir.
  2. Rektörün yetkileri, vebali ağırlaştırıcı ölçekte fazladır.
  3. Seçim atmosferi dostlukları kalıcı küslüklere dönüştürüyor, seçim zamanı adayların yanında gözükmemek veya açıkça gözükmek çabası akademisyenleri zorluyor.
  4. Eğitimde kalite denetim sistemleri her yerde aynı hassasiyette değil, çoğu zayıf, derslerin tam ve vaktinde yapılmasında, mesaiye uygun geliş ve gidişlerde sorunlar var.
  5. Akademik ve idari personelin kılık kıyafeti pek çok yerde ve alanda amacına uygun değil.
  6. Mali konularda yeterli uzman yok. İstenmeden ciddi noksanlıklar hatalar oluşuyor.
  7. Döner sermaye mevzuatı sanki sadece Tıp Fakültesi için hazırlanmış gibi. Başhekim’in, Dekanıın, Rektör’ün ve yardımcılarının alacağı katkı payları çok açık. Kurum zararda da olsa personel katkı payı ödemelerinin yapılması  öncelikli. Pek çok yerde hastane zararlarının üniversitenin döner sermaye geliri olan diğer akademik birimlerinden transfer ile karşılanması yoluna gidilmek zorunda kalınıyor. Bu durum, kişisel gayret içeren ve yüksek performans gösteren birimleri rahatsız ediyor.  Çünkü diğer birimler sadece karlılık ve net gelir üzerinden katkı payı dağıtımı yapabiliyor, yani zarar varsa ödeme de yapılamıyor.
  8. Döner sermaye kesinti oranları çok yüksek, araştırmaya dayalı gelir sağlamayı teşvik etmekten uzaktır. Kazanılan 100 TL'den %15-30 döner sermaye payı, %5 BAP, %1 hazine ve dağıtılan katkı paylarından %18-35 düzeyinde GV kesintisi var. Kesinti oranı yüksekliği akademisyenleri zorunlu olarak TEKNOKENT alanına kaymayı teşvik ediyor. 
  9. Özellikle Araştırma Merkezleri, araştırmaya dayalı gelir sağlama ve kendi kaynaklarını yaratma çabasında özel sektöre oranla %41 daha yüksek maliyetle çalışmak zorunda bırakılıyor. Dolayısıyla araştırmacılar genellikle pek çok üniversitede aslında kuruluş amaçlarının cazibesi ve ortamının üstünlüğünden değil  zorunlu olarak TEKNOKENT alanına yöneliyorlar. Bu durum da pek çok yerde sanki TEKNOKENT başarısıymış gibi algılanıp lanse ediliyor. Sayısal skorlar çok gerçekçi değil.
  10. Üniversitelerin bir kısmında TEKNOKENT'lerin araştırma-geliştirme ortamları, laboratuvar olanakları ya hiç yok ya da çok zayıf, bu amaçla genellikle akademik birimlerin (fakülte, merkez) altyapıları kullanılıyor. Ancak bu birimlere hiç bir geri ödeme yapılmazken  %8-10 dolayında TEKNOKENT'e varsa yan şirketleri üzerinden idari ödeme yapılıyor. Bu durum akademik birimleri rahatsız ediyor. TEKNOKENT yönetimi ile akademik birimler arasındaki "ortam kullanmaya dayalı gelir bölüşümü anlaşması" ile bu sorunu çözen üniversiteler olabiliyor. Doğru olan yaklaşım, TEKNOKENT ar-ge ortamını altyapı olarak güçlendirmek, endüstriyel özel sektör ve akademi ortak çalışma ortamını buralarda oluşturmaktır. 
  11. TEKNOKENT'lerin pek çoğunun önemli gelir kaynağı yer kirası ve kısmen de yan şirketleri üzerinden sağlanan proje ve danışmanlık geliri payları olup genellikle sistemi döndürecek şekilde ayakta kalmalarına yetmiyor. Kamu destekli yapılan ar-ge binaları m2 üzerinden kiraya verilerek gelir sağlanıyor. Bu nedenle her üniversitede öncelikle TEKNOKENT kurmak yerine "Teknoloji Transfer Ofisi" kurmak ve yeterli talep görülmesi durumunda TEKONOKENT'e dönüşmek düşünülmelidir. Nitekim başlangıçtaki yasal yapılanmadaki tavsiye de bu yöndedir. 
  12. TEKNOKENT'lerin hepsi aynı yasal yapılanmaya ve destekleme sistemine tabi olup gelişmişlik yönünden ayrıştırılmamıştır. Bu durum, sıralamada haksız rekabete yol açtığı gibi  tek tip sunulmuş olan kamu desteklerinden farklı ihtiyaçlar nedeniyle aynı oranda yararlanmayı engelliyor. TEKNOKENT'lerin, üniversitelerin ve bulunduğu şehirlerin gelişmişlik durumları da dikkate alınarak ar-ge düzeyi, proje sayısı, araştırıcı sayısı, iş kapasitesi vb göstergelere veya kriterlere göre "yeni kurulmuş, gelişmekte olan ve gelişmiş" şeklinde sınıflandırılarak desteklenmesi bir seçenek olarak düşünülmelidir.
  13. Mevcut eğitim öğretime ilişkin yasal zemin karmaşık, izlenmesi zor ve çok sık değişiyor.
  14. Bilimsel Araştırma Proje yönetimi mali mevzuat nedeniyle gereksiz evraklara boğulmuş durumda ve araştırıcıyı tedirgin halde bırakır bir yapıda. 
  15. Akademik atama ve yükseltmelerde liyakata dikkat etme eğilimi her üniversitede aynı değil
  16. Doçentlik başvuruları liyakat ölçüsünden uzak ve mevcut koşullar çok sağlıklı değil.
  17. Bölümlerde akademik Bilim Dalları ayırımı Doçentlik Alanı ile paralel değil, derinleşme yerine genelleşmeye doğru gidiş başladı, uzmanlık alanları ayrımı kayboluyor, Doçentlik Jürilerinde bu durum net görülüyor.
  18. Araştırma Görevlilerine, Doktora sonrası çalışmalar için ek süre tanınmamaktadır. Deneme dönemi yok, hemen öğretim üyeliği arayışı var. Sanki sadece doktora tezine sahip olmak öğretim üyeliği için yeterli gibi düşünülüyor.
  19. Üniversiteler gelişmişlik durumuna göre gruplandırılmamıştır. Yatırım ve planlamalar buna göre değildir. Öğrenci tercihlerinde puan tabakalaması buna göre değildir.
  20. Aynı içerikte ve aynı diplomaya sahip ancak farklı isimlendirilen fakülteler var, örneğin Doğa Bilimleri Fakültesi ve Ziraat Fakültesi gibi. Ancak bunların okul sonrası mesleki denklikleri, yeterlilikleri ve kamu personel rejimleri önceden planlanmış değildir. Mezuniyet sonrası sorun oluşunca iş başvurularında konu ortaya çıkmakta ve öğrenciler mağdur olmaktadır. 
  21. Enstitü asistan kadroları burs olarak görüldüğünden Doktorasını yapmış işsizler olabiliyor. Bunlardan temel kriterleri sağlayanların ilgili kamu birimlerine nakli ve özel sektörde istihdamının teşviki veya iş kurmalarına ayrı bir destek gibi hiç bir karamsarlık giderici tedbir yok. Bu durum,  başarılı ve idealist öğrencinin asistan olarak tercih yapmasını engelliyor. Gelenlerin de süresinden önce üniversiteden ayrılmasına yol açıyor, gelecek endişesi ile bilim yapılmaya çalışılıyor. Özellikle Doktora sonrası araştırıcıların kamu ve özel sektörün ar-ge birimlerine doğrudan geçiş yolları oluşturma veya teşvik etme konusunda çok geç kalınıyor.
  22. Yatay ve dikey geçişlerde üniversite puan barajı veya türü ayırımı yok. Sadece not önemseniyor, uygun olmayan bölümler çok farklı alanlara geçiş yapabiliyor, uyum listesi çok sağlıklı değil, haksız rekabet ortaya çıkabiliyor.
  23. Mevcut Asistan kadroları çok yetersiz, alım yöntemleri çok sık değişiyor, liyakat ve başarı temelli değil, başarılı öğrenciler için derece ödüllendirmesi yok, sanki işsizliğe çare yaklaşımı var. Çok başarılı öğrencilerin akademiye yönlendirilmesin ilişkin yeterli teşvik yok. Örneğin hiç bütünlemeye kalmamış ve mezuniyet notu çok yüksek derece yapmış bir öğrenci ile diğer öğrenciler arasında ödüllendirici açık bir sistem yok.
  24. Kırsaldan gelen ve ailevi durumu iyi olmayan çok başarılı erkek öğrenciler çoğunlukla geçim problemi nedeniyle hemen iş bulacağı alana kaymak zorunda kalıyor, kız öğrenciler ise genellikle aile desteği nedeniyle akademiyi daha yakından izleyip daha istekli davranıyorlar.
  25. Yabancı dil eğitimleri çok yetersiz, altyapı olanakları her yerde aynı değil.
  26. Ders kitabı, ders notu vb materyaller pek çok yerde ya yetersiz ya güncel değil, bunların yazım ve basımına yönelik memnun edici bir teşvik sistemi yok.
  27. Pek çok üniversite web sayfası yeterli bilgileri barındırmıyor, gerekli yönlendirmeler yetersiz. Bazı temel bilgilerin, belirlenmiş bir formatta tüm üniversite web sayfalarında bulundurulması zorunluluğu bir tercih olarak düşünülmelidir. Diğer bilgiler de üniversiteler serbest olabilirler.
  28. Sınıflar çoğunlukla kalabalık, uygulama olanakları her yerde aynı yeterlilikte değil, bu açıdan rekabette eşitlik sağlamak çok zor. Üniversitelerin bulunduğu şehirlerin bu alana katkısı ile bu fark giderilebilir. Yönetici insiyatifi ve şehir yönetimi ile ilişkileri çok önemli.
  29. Fakültelere girişte taban puan uygulaması önemli bir kalite tercihidir. Uygulanmaması kayıptır. 
  30. Araştırma ve proje kültürü yeterli olmayıp desteklenmesine ihtiyaç şiddetlidir.
  31. Üst yönetimde idari görev alan akademisyenler ağır yük altındadırlar. Genellikle idari, mali, hukuki vb pek çok konudan sorumlu olduklarından psikolojik olarak kontrollü iş yapma endişesi taşımaktadırlar. Bu durum liyakat sahibi idareciyi iknada zorluk yaratmaktadır.
  32. Her seçim döneminde tüm idari yapı değiştirilmeye çalışılıyor, kurum hafızası zorlanıyor.
  33. Üniversitelere, bulunulan şehirden çok fazla idari, yardımcı hizmet ve işçi personel alımı baskısı oluyor.
  34. Akademisyenlerin çoğu ders vermekten araştırma ve idari görevlere zaman ayıramıyorlar.
  35. İkinci öğretimler her fakülte ve yüksekokul için uygun değil, ders ücreti ana amaç gibi.
  36. Her şehirde fakülte kurma arayışı var, etkinlik-uygunluk analizi yapılamıyor, öğrenciye potansiyel pazar bakışı hakim gibi.
  37. Vakıf üniversiteleri düşük puan ve yüksek ücretle öğrenci alıyor, haksız rekabet oluşuyor.
  38. Kampüs içi öğrenci part time çalışma koşulları yetersiz, dışarısı için ise yönlendirmeler zayıf.
  39. Kampüs içi sosyal alan ve gıda ücretleri özel firmalar nedeniyle öğrenci gerçeğinden biraz uzak, ticari beklenti çok baskın durumda. Profesyonel yapılanma ile üniversite işletmeleri öğrenciler için her zaman kontrollü bir ortam ve yapı sağlar. İhale ile verilen tesislerde genellikle sorunlar eksik olmuyor.
  40. Kampüs içi internet ortamları lokal düzeylerde ve pek çok üniversitede gerçek ihtiyaçtan uzak. Merkezi kütüphaneler, kapasite ve izlenmesi gereken yayın stokları açısından yetersiz.
  41. Çalışan öğrenciler için uzaktan eğitim ortamları yeterli değil, konunun önemi anlaşılmış değil.
  42. Yabancı üniversitelerle ortak eğitim programları çok az, uzaktan eğitim kullanılmıyor, yabancı   hocaları getirmek yerine anlaşma ile uzaktan ders vermesini sağlama yolu henüz anlaşılamadı. Bu derslerin kredilerinin ortak kabulü için yönetmelikler yetersiz.
  43. Erasmus dersleri genellikle amacından uzak. Türk öğrencilerle kaynaşma ortamı, ders listesi, AB uyumu gibi konular yetersiz.
  44. Lisans öğrencilerine yönelik Genel Proje Mantığı ve Girişimcilik Eğitimi programları henüz istenen düzeylerde değil, üniversiteler arasında bölgesel düzeyde çok farklılıklar var. Bu dersler zorunlu olmalıdır.
  45. Bölümlerin kadro planlamaları üst yönetimlere bağlı bir yapıda olup kurumsal ihtiyaç analizine göre planlama ve izleme sistemi henüz yetersiz.
  46. Okul öğrenci kontenjanları ülkesel ihtiyaç analizine dayalı değil.
  47. Mezuniyet sonrası sistemli ve işlevsel bir Ülkesel İş Buluşturma Merkezi yok, çaresizlik baskın. Kamu yönetim ve denetiminde bir Ulusal İşveren Talep Portalı yok. Öğrenci de hangi açığa göre planlama yapıp noksanlığını giderecek net değil. Mezuniyet sonrası karamsar bir iş arayışı hakim.
  48. Dekan ve Okul Müdürü atamalarında YÖK tabanlı, liyakat temelli şeffaf kriterler henüz oluşturulmamış, üniversite Rektörünün tercihi ve bakışı seçimlerde en belirleyici özellik.
  49. Öğrencilerin temsilcileri ile üniversite üst yönetimine katılımı genelde sembolik olarak kalıyor, kararlarda etkili olma durumu pek çok yerde tartışmalı. Konsey seçimleri doğru tercih ancak her yerde işlevsel değil. Üst yönetimle mutlaka uyumlu olması gerektiği anlayışı hakim görüş.
  50. Öğrenci kulüpleri birbirlerinin çok benzeri yapıda ve çoğu tabela konumunda. Yeterli mali destekleri yok, kulüpler arası dengesizlikler var, altyapı sıkıntıları var, sembolik faaliyetler yoğun, her üniversitede her kulüp olsun anlayışı var. YÖK tabanlı temel kriterler şekillendirilerek faaliyet raporu, bütçeleme gibi ortak konular tüm üniversitelerde aynı olacak şekilde mutlaka çözümlenmeli, her yönüyle SKS'ye bağlı bir yapıdan kurtarılmalıdır.
  51. Hiç bütünlemeye kalmadan mezun olan öğrenci ile bütünlemeyle GANO yükseltip mezuniyet notunu artıran öğrenci aynı havuzda değerlendiriliyor, başarılı öğrenciyi ayrıştıran not sistemi ve teşvik yok sadece mezuniyet notuna bakılıyor.
  52. Lisansüstü öğretimde öğrencilik süresi sınırlaması kaldırılıp sadece mali yükümlülük getirildiğinden lisansüstü öğrenci listesi suni bir şekilde kabarıyor. Enstitü ve hocaların yükü fazlalaşıyor, tez ve araştırma çıktılarında istenilen hedefler tutturulamıyor, erkelerde askerliği uzatma sebebi, bayanlarda ise öğrencilik haklarından yararlanma gibi yan amaçlar öne çıkıyor.
  53. Akademisyen maaşları arasında dengesizlikler olup ikinci öğretim olan birimler ile olmayan birimler çok farklılaşıyor. Ders ücretleri konusu devamlı tartışma konusu oluyor.
  54. Yaz Okulu uygulaması, çıkış amacı olarak doğru bir tercih olmasına karşın uygulanma şekli her üniversitede aynı değil, ders ücreti çoğu yerde ön planda, üniversiteler arası kabullenmeler ve ortak standartlar yok. Örneğin öğrenci sınırlaması olarak, derse devam eden öğrenci değil derse kaydolan öğrenci dikkate alınarak dersler açılıyor. Alınan derslerin kabulü hoca insiyatifine bağlı olarak her yerde değişebiliyor.
  55. Akademik performans kriterleri realiteden uzak, hiç odasından çıkmadan, tek bir panel, çalıştay vb yerde konuşma yapmadan, tek bir proje liderliği olmadan, bulunduğu bölüme veya fakülte ve üniversiteye akademik katkı oluşturmadan diğer arkadaşları veya asistanları üzerinden performans puanı sağlayıp prof. olmak mümkün olabiliyor maalesef. Çalışan ile çalışmayanı ayıran objektif, şeffaf ve ölçülebilir değerleme kriterleri henüz oluşturulmamış.
  56. Akademisyenin idari faaliyetleri, kitap yazma neredeyse önemsiz ve gereksiz faaliyet gibi. Üstelik idari görevle geçen zaman, kaybedilmiş ve hiç teşvik görmeyen bazen de sorumluluklar nedeniyle devamlı cezalandırılma riski taşıyan ateşten bir gömlek gibi. Özetle, sadece ders vermek ve mesaiye gelerek hiç bir sorumluluk almamak teşvik ediliyor gibi.
  57. Senatolar gereğinden fazla kalabalık, tüm akademik idarecilerin senatoya katılımı gerekliliği üniversitelere göre değişim gösteriyor. Çoğunlukla tartışma ortamı zayıf, gündemler gereksiz yüklü, oylamalar sembolik gibi, en kritik kararlar ek gündem kapısından hızla geçebiliyor, oy çokluğu kültürü zayıflık olarak görülüyor.
          DEVAM EDECEK ....


NOT: İlk olarak Ekim 2015 gibi paylaştığım bu konulardan bazılarının yeni düzenlemelerle çözüme kavuşturulmuş olduğunu görmekten mutlu olduğumu ifade etmek isterim. Yukarıdaki saptamalar günümüzdeki ilgili bazı yeni düzenlemelerden önce yapılmış olup son duruma göre düzenleme yapılmamış, yazıldığı tarihteki haliyle korunmuştur.

10 Ekim 2015 Cumartesi

MESAJ / Hacdaki Facianın Düşündürdükleri

Mübarek topraklarda yaşanan son Hac faciasının ardından her Müslümanın mutlaka söyleyeceği bir şey vardır ve olmalıdır da. 

"Takdir" ile "tedbirsizliği" ayırmanın bu kadar acı öğrenilmesi gerekmiyordu aslında. 
Kuşkusuz takdirin önüne geçilmez ancak "tedbir" ve "tevekkülü" yaşamadan tüm teşhisi takdire yüklemek kolaycı bir yaklaşım olsa gerek.

Hac organizasyonunun müslümanlara yakışır ağırlıkta olması ve tartışmaya açık bir noktaya taşınmaması ümit edilirdi.

Sıradan kalabalıkları toplama beceriksizliği gibi konuya yaklaşmak ise daha da şaşırtıcı bir durum. 

Ya konunun manevi yükünün ağırlığı bilinmeden veya önemsemeden konuşuluyor ya da ben de konuşmalıyım gibi dürtüler tatmin edilmeye çalışılıyor. 

Bugünlerde gazeteci, politikacı ve İslam âlimi olmak çok kolaylaştı. 
Okul değil köşe, sıra ve cami önü yetiyor. 
Liyakat, sorumlu kişi olma, Hak'kı ve haddini bilmek yeter sanırım.

Yüce Allah'tan vefat eden din kardeşlerime rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralananlara ise acil şifalar diliyorum.

Bundan nasıl bir ders çıkarmalıyız ? 
İlk akla gelen; "tedbir, tevekkül ve takdir" mi olmalıdır? 
Yoksa konu genelde olduğu gibi "kaderci" bir yaklaşımla sadece takdire mi bağlanmalıdır? 

Tedbir ve tevekkül bu olayın neresindedir?


MESAJ / Ankara Garında Zaman Durdu. Söylenecek Sözü Olan Var mı ?

Sözü olan varsa beri gelsin. Hangi gerekçe hangi neden canları geri getirebilir ki ?

Perdenin arkasında gizli yönetmenlerin olduğu, maşa olarak terör örgütlerinin kullanıldığı ve beyni yıkanmış bireylerin ise terörist olarak canlarını vermeye zorlandıkları aşikar. Amacın, ülke vatandaşlarını galeyana getirerek köpüren hırsın ve kabaran enerjinin istenilen yöne provokatif eylemlerle sevkedilerek ülke içinde karışıklık çıkarmak olduğu da aşikar.

Ama üzerinde oyun oynanmaya çalışılan milletin ne Suriye ne Irak ne de Mısır olmayıp Türk Milleti olduğu unutulmuş. Milli ve manevi değerleri tehlikeye atacak hiç bir girişimin, bedeli ne olursa olsun başarıya ulaşamayacağını tarihçiler yazmaktan usanmış. Canlar verilmiş, acılar içilmiş, aç susuz kalınmış ama millet her daim var olmaya devam etmiş ve bugünlere gelinmiş. Sözün özü, bu milletin bu vatanın bu devletin bölünmez ve bölünemez olduğu artık iyice anlaşılmış.

O zaman nedir bu pes etmemezlik? Nedir bu kindarlık? Nedir bu kahpelik?

Bu milletin yüreğinin sesi sağduyuludur, insancıldır, şefkatlidir, adildir ancak vakti geldiğinde de kulakları sağır edecek kadar ürkütücüdür. Sabır ve tevekkül bu milletin yaşam düstürudur. Sessizliği ve olgunluğu inancındandır. Bu sessizliği suskunluk olarak anlayan hainler yanılgı içerisindedir. Bu millet sonuna kadar devletinin yanındadır, şehadet şerbeti, milli ve manevi değerlerin koruyucu içeceğidir. Anlamak için daha ne denir ki! Terörle bu millet bu devlet yıkılmaz.

Ateş düşen ocaklara sabır ve metanet, vefat eden canlara yüce Allah'tan rahmet dilerim. İnşallah bir daha böyle acılar yaşamayız.

24 Eylül 2015 Perşembe

MESAJ / Bir Bayrama Daha Kavuşmak

Şükür için şükrün de bir nimet olduğunu bilmek gerek.
Kavuşmak bir lütufsa gereğini yapmak yanında şükür ile de eda etmek icap eder.
Şükrün de edası, dile dost amel olsa gerektir.

Dil her yola kılavuzken eda Müslümanın tebliğidir.
Doğru tebliğ, eda sahibini de cümle cemaati de bereketlendirir, nurlandırır.
Zor olan, kılavuz doğru olsa da edaya ulaşmaktır. Bu da aslında lütuftan geçer.
Lütusahibi ise yüce ALLAH'tır.
Salih niyetle istemek de, hem lütuftur hem de kılavuzun ve edanın teşvikçisidir.

Salih olmak için iç sesi unutmamak gerekir.
İç ses, bizde (kalbimizde) ama bizim olduğu söylenemez.
Sesimize her daim kulak verelim, Hakk'ın lütfundan istifade edelim.
Umulur ki bir sonraki bayrama kurtuluşumuz daha da kolaylaşır.

Bu bayrama yetiştirene şükür, gelecek bayrama kavuşmaya takdir inşallah.
Tövbelerimizin kabul olması ve bir sonraki bayrama kavuşabilmemiz dileğiyle; sağlıcakla kalın, her daim iman üzere olun ve iç sesinizle dost kalın inşallah. 



22 Eylül 2015 Salı

MESAJ / Prof.Dr. Abid Demircan Ardından

Maalesef bugün sayın hocamızın vefatını öğrenmiş bulunuyorum. 

Hele kalp krizinin bir gün öncesindeki öğlen yemeğinde, her zamanki gibi "Sayın hocam sağ tarafımdan bir ağrı giriyor ve yukarı çıkıyor ..." şeklindeki şakalaşmanın ardından "bizim oğlan hiçbir şeyin yok" cevabı ve takılması henüz kulaklarımda yankılanıyorken yokluğunu kabullenmek oldukça zor olacak.

Yüce Allah, ailesine ve dostlarına sabır versin, geçmiş günahlarını affetsin inşallah. Bilim dünyasının başı sağ olsun. 
İnsanlığından razıydım, hakkım varsa helal olsun. 
Mekanı Cennet olsun. 

Her kul gibi gün gelecek bizler de aynı yolu yürüyeceğiz. 
Allah bizleri de bağışlasın, şimdiden tövbelerimizi kabul etsin ve arınarak ahirete intikalimize fırsat versin inşallah. 
Amin.